Güllacın 500 Yıllık Hikayesi

Ramazan ayının yaklaştığı şu günlerde büyük şehirlerde pek olmasa da anadolu’da süregelen tatlı bir telaş vardır. Gerçi bu tatlı telaş Anadolu’luğunu yitimeyen her kesimde görülür büyük ya da küçük şehir, metropol demeden…

Velhasıl, “Hoş geldin Ya şehr-i Ramazan” demek üzere olduğumuz bu günlerde mübarek Ramazan ayının ülkemize has mutfak lezzetlerinden biri olan Güllaç‘ı anmamak olmaz. Zaten Kantara Travel olarak kendisini konuk etmemizin esas nedeni de tarihi ve ortaya çıkış hikayesi.

Güllaç, tam da Osmanlı İmparatorluğu’nun yükseliş döneminde giriyor mutfağa. Zira o dönemde kıymetli olan ve sıkça kullanılan nişasta böceklenmesin, ziyan olmasın diye yufka olarak açıp saklama yoluna gitmişler. E icat denilen şey de zaten ihtiyaçtan doğan bir akıl ürünü hareket değil midir?

Güllaç Ramazan İftar

Güllaç Ramazan İftar

Malumunuz o mis gibi kuru yufkalardan da neler yapılır neler? Sütle ıslanır, Güllaç olur, az ıslatılır üstüne yumurta kırılır yemek olur, olur da daha neler olur…

İşte Güllaç’da sütle ıslatılıp, dönemin meşhur gül suyu ve şeker eklenip tatlı olarak yapılmaya başlanmıştır. Ki namı, tadı hızlıca duyulmuş, saray mutfağına da dahil olmuştur.

Bu kadar meşhur olmasına sebep Kastamonulu yufka ustası Ali Usta da bu sayede bir fermanla saraya çağrılmış ve sarayın “tatlıcıbaşı” ustası olmuştur.

Böyle güzel bir tarihi ve hikayesi olan Güllaç, bu sayede günümüzde dahi Ramazan İftar sofralarının hafif bir tatlısı olarak bolca tüketilmektedir.

Peki, siz de Güllaç sevenlerden misiniz?